-
1 göze çarpan
augenfällig, auffällig -
2 göze çarpan
күренекле -
3 göze çarpan
adj. ostensible, outstanding, arresting, bold, remarkable, sharp, staring, crying, visible, broad, conspicuous, demonstrative, noticeable, prominent, salient, signal* * *1. conspicious 2. conspicuous -
4 göze çarpan
salient, outstanding, prominent, conspicuous, noticeable -
5 bariz
1. بائن [بائِن]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin2. باد [بادٍ]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin3. بين [بَيِّن]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin4. جلي [جَلِيّ]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin5. ساطع [ساطِع]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin6. مبين [مُبِين]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin7. متضح [مُتَّضِح]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin8. متجل [مُتَجَلٍّ]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin9. مفصح [مُفْصِح]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin10. ملاحظ [مُلَاحَظ]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin11. ملحوظ [مَلْحُوظ]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin12. ناصع [ناصِع]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin13. واضح [واضِح]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin14. وضاح [وَضَّاح]Anlamı: açık, göze çarpan, belirgin -
6 göz
göz1 Öhr n einer Nadel; Öse f; Fach n, Schubfach n, Schublade f; Kasten m; Waagschale f; Öffnung f; (Brücken)Bogen m, Durchfahrt f; dial Zimmer n-den göz açamamak keine Ruhe finden (vor D); sich von einer Krankheit nicht erholen können;göz açıp kapayıncaya kadar im Nu;göz alabildiğine so weit das Auge reicht;-e göz atmak einen Blick werfen (auf A);göz boyamak Augenwischerei betreiben;göz değmek behext werden;-e göz dikmek begehren (A), ein Auge haben (auf A);göz doktoru Augenarzt m, -ärztin f;göz doldurmak SPORT für eine Überraschung sorgen, überraschen;-e göz etmek jemandem zuzwinkern;-e göz gezdirmek überfliegen (A, z.B. einen Text);göz göre (göre) vor aller Augen;-e göz kırpmak jemandem zuzwinkern;-i göz önünde tutmak berücksichtigen (A); in Betracht ziehen;göz tanışıklığım var ich kenne ihn vom Sehen;göz yumulmaz nicht zu unterschätzend;-i gözden çıkarmak etwas (A) opfern, fam Geld losmachen;-i gözden düşürmek jemanden diskreditieren; jemandem den Nimbus nehmen; verhasst machen;-i gözden geçirmek durchblättern, überfliegen A; prüfen, untersuchen; Motor nachsehen; Theorie überprüfen;-i göze almak einer Gefahr (D) ins Auge sehen; riskieren, wagen (A);göze batmak fig ins Auge springen, (unangenehm) auffallen;göze çarpan auffallend;göze çarpmak auffallen, ins Auge springen;-in gözlerinden okumak jemandem etwas (A) an den Augen ablesen;gözlerini dört açmak genau aufpassen; die Augen aufmachen; fig die Augen aufreißen;gözü açık fam auf Draht, fix; wachsam;gözü açılmak verständig werden;gözü bağlı sorglos; unüberlegt, unbedacht;gözü dönmek zornig werden, rasend werden;-den gözü dönmüş rasend (vor D); verblendet;gözü gibi sakınmak wie seinen Augapfel hüten;onu (bir yerden) gözüm ısırıyor er kommt mir (irgendwie) bekannt vor;-de gözü kalmak begehrt werden; erpicht sein (auf A); neidisch sein (auf A);-de gözü olmak fig ein Auge haben (auf A);gözü pek beherzt;-e gözü takılmak unverwandt blicken (auf A); starren (auf A);gözü tok genügsam, anspruchslos;-i gözü tutmak jemandem gefallen, Interesse haben (für A);bu işi gözüm tutmuyor diese Arbeit liegt mir nicht;-in gözüne girmek jemandes Zuneigung erwerben;gözünü (a gözlerini) açmak aufpassen, Acht geben; aufwachen; fig (-in jemandem) die Augen öffnen; (-de in D) heimisch werden;gözünü doyurmak mit vollen Händen geben;(-e) gözünü kapamak oder yummak die Augen für immer schließen, sterben; fig die Augen (-e vor D) verschließen; so tun, als ob man etwas nicht sähe;gözünün içine baka baka unerschrocken (und kaltblütig);-in gözünün içine bakmak jemandem in die Augen sehen; um jemanden zittern; jemanden hätscheln; flehend jemanden anblicken, jemanden anflehen;dört gözle sehnsüchtig warten;gözüm! mein Liebling! -
7 bariz
ersichtlich; ( göze çarpan) augenfällig, auffällig -
8 göz alıcı
لافت [لافِت]Anlamı: güzelliği ile çeken, alımlı, göze çarpan
См. также в других словарях:
ana yapı — is. 1) Bir yapı bütünü içinde yükseklik ve biçim bakımından göze çarpan, önemli bölüm 2) Kat mülkiyetinin uygulandığı binaların ana bölümü … Çağatay Osmanlı Sözlük
anatomi — is., tıp, Fr. anatomie 1) İnsan, hayvan ve bitkilerin yapısını ve organlarının birbiriyle olan ilgilerini inceleyen bilim, teşrih 2) anat. Beden yapısı, gövde yapısı 3) mec. Bir şeyin oluşumunda göze çarpan özel yapı Toplumun anatomisi … Çağatay Osmanlı Sözlük
bariz — sf., Ar. bāriz Açık, göze çarpan, belirgin Halk arasında da keder ve sevinç diye iki bariz heyecan olduğuna inanmıştı. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
belirgin — sf. Belirmiş durumda olan, göze çarpan, besbelli, açık, bariz, sarih Hüzünlü bakışlarının daha belirgin hâle getirdiği iri, siyah, ceylan gözleriyle ... alımlı da sayılabilirdi. E. Bener … Çağatay Osmanlı Sözlük
cicili bicili — sf. Göze çarpan süslerle bezenmiş, süslü Cicili bicili bir giysi … Çağatay Osmanlı Sözlük
çinili — sf. Çinisi olan, çinilerle bezenmiş olan En göze çarpan yerlerinde de oymalı ya da çinili ocaklar vardır. S. Birsel … Çağatay Osmanlı Sözlük
görünür — sf. 1) Görünen, gözle görülebilen 2) mec. Belli, apaçık göze çarpan … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz alıcı — sf. Güzelliği ile ilgi çeken, alımlı, göze çarpan Burada vücudumu bütün göz alıcı çizgileriyle uzun uzun seyretmişti. O. C. Kaygılı … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz yuvası — is., anat. Göz yuvarlarının içinde bulundukları kemik oyuklardan her biri, gözevi Bu profilin en göze çarpan hususiyetleri, alında, göz yuvasında ve çenede toplanmıştı. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
parıltı — is. Parıldama, göze çarpan parlaklık Bütün gözler onun gittikçe artan parıltısıyla kamaşmış gibiydi. Y. K. Karaosmanoğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
seçkin — sf. 1) Benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliğiyle göze çarpan, üstün, mümtaz, güzide, mutena, elit Aralarında yurt çapında ün yapmış bilim adamları vardı, mühendisler vardı, kadın erkek seçkin aydınlar vardı. H. Taner 2) Bir toplumda gücü… … Çağatay Osmanlı Sözlük